Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
اِذَا وَقَعْتُمْ فِى الْاَمْرِ الْعَظ۪يمِ فَقُولُوا حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَ ك۪يلُ
“Büyük zorluklara dûçar olduğunuz zaman «Allah bize yeter, O ne güzel vekildir» zikr-i cemîline devâm ediniz.” (Ebû Dâvud, Vitr, 25; Tirmizî, Kıyâme, 8; İbn Hanbel, Müsned, I, 336)
اِنَّ اللّٰهَ تَعَالَى يُحِبُّ الْمُلِحِّينَ فِى الدُّعَاءِ
“Cenâb-ı Hak duâda fazla ısrar edenleri sever.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 1876)
اِذَا دَعَا الْعَبْدُ بِدَعْوَةٍ فَلَمْ تُسْتَجَبْ كُتِبَ لَهُ حَسَنَةٌ
“Eğer bir kul, Cenâb-ı Hakk’a bir hususta duâ eder de icâbet olunmazsa onun yerine bir hasene, yani bir sevâb yazılır.” (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, II, 67/3150)
دُعَاءُ الْوَالِدِ لِوَلَدِهِ كَدُعَاءِ النَّبِىِّ لِأُمَّتِهِ
“Bir babanın oğlu için duâsı, bir peygamberin ümmeti hakkındaki duâsı gibi makbûldür.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 4199)
دُعَاءُ الْمُحْسَنِ اِلَيْهِ لِلْمُحْسِنِ لَا يُرَدُّ
“İyilik görenlerin iyilik gördükleri kimseler hakkında ettikleri hayır duâları reddolunmaz.” (Tirmizî, Birr 5)
اَلدُّعَاءُ بَيْنَ الْاَذَانِ وَالْاِقَامَةِ مُسْتَجَابٌ فَادْعُوا
“Ezân ile ikâmet arasında yapılan duâ müstecâbdır. Bu arada hemen dûa ediniz.” (Tirmizî, Salat, 44, Deavât, 128; Ebû Dâvud, Salât, 35)
لَنْ يَنْفَعَ حَذَرٌ مِنْ قَدَرٍ وَلٰكِنَّ الدُّعَاءَ يَنْفَعُ مِمَّا نَزَلَ وَمِمَّا لَمْ يَنْزِلْ فَعَلَيْكُمْ بِالدُّعَاءِ عِبَادَ اللّٰهِ
“Kaderden sakınmak kaderi defetmez. Lâkin sâlihlerin duâsı, nüzûl etmiş ve edecek olan elem ve musîbeti defetmeye ve kaldırmaya medâr olur. İş böyle olunca ey Allah’ın kulları, duâ ediniz.” (Tirmizî, Deavât, 101; İbn Hanbel, Müsned, V/224)
مَعَ كُلِّ خَتْمَةٍ دَعْوَةٌ مُسْتَجَابَةٌ
“Kur’ân-ı Azîmü’ş-şan her ne vakit hatmolunursa akabinde yapılan bir duâ müstecâbdır.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 8183. Bkz. Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân, 33)
سَئَلْتُ اللّٰهَ اَنْ لَا يَقْبَلَ دُعَاءَ حَبِيبٍ عَلَى حَبِيبِهِ
“Bir kimsenin sevdiği bir kimse aleyhinde olan duâsının kabûl olunmamasını Cenâb-ı Hakk’tan istirhâm eyledim.” (Keşfü’l-Hafâ, 1/404 (Dârekutnî’den)
مَنْ صَلَّى فَرِيضَةً فَلَهُ دَعْوَةٌ مُسْتَجَابَةٌ
“Bir farz namazını huşû ile edâ eden kimsenin o namazın akabinde vâkî olacak bir duâsı mestecâb olur.” (Buhârî, Cihâd, 180; Müslim, İman, 39; Ebû Dâvud, Zekât, 5; Tirmizî, Zekât, 6; Dârimî, Zekât, 1; Muvatta, Da’vetü’l-mazlûm, 1; İbn Hanbel, Müsned, I, 333)
اِتَّقُوا دَعْوَةَ الْمَظْلُومِ فَاِنَّهَا تَصْعَدُ اِلَى السَّمَاءِ كَأَنَّهَا شَرَارَةٌ
“Mazlumun bedduâsından sakınınız. Zirâ bir kıvılcım sür’atiyle semâya icâbete yükselir.” (Ali el-Müttakî, no: 7601)
دُعَاءُ الْمَظْلُومِ مُسْتَجَابَةٌ وَاِنْ كَانَ فَاجِرًا فَفُجُورُهُ عَلَى نَفْسِهِ
“Fâcir bile olsa mazlûmun duâsı makbûl olur. Onun kötülüğü ve günahları ise kendi aleyhinedir.” (İbn Hanbel, II, 367)
مَنْ لاٰ يَدْعُونِى اَغْضَبُ عَلَيْهِ
“Cenâb-ı Allah buyurmuştur ki: Kim bana duâ etmezse ona gadab ederim.” (İbn Mâce, Duâ, 1; İbn Hanbel, III, 477)
Zîrâ bu hal ya gafletten, yahut kibirden ileri gelir.
مَنْ سَتَرَ اَخَاهُ الْمُسْلِمَ فِى الدُّنْيَا فَلَمْ يَفْضَحْهُ سَتَرَهُ اللّٰهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ
“Müslüman kardeşinin ayıp ve çıplak yerlerini setrederek onu dünyâda rüsvay etmeyen kimsenin ayıplarını Cenâb-ı Hakk kıyâmet gününde setreder.” (Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58; Ebû Dâvud, Edeb, 28; Tirmizî, Birr; 19; İbn Mace, Mukaddime, 17; İbn Hanbel, III, 91, 252)
تَعَرَّفْ إِلَى اللّٰهِ فِى الرَّخَاءِ يَعْرِفْكَ فِى الشِّدَّةِ
“Dünyânın geniş vakitlerinde, yani sıhhat, servet, asâyiş ve emniyet gibi esbâb-ı istirahat mükemmel olduğu bir zamanda Cenâb-ı Hakk’a ibâdet ve tâat ile kendini takdîm et ki, muzâyakalı sıkıntılı bir zamanda seni lutf ile yâd edip gözetsin.” (İbn Hanbel, I, 307; Tirmizî, Deavât, 9)
بِرُّ الوَالِدَيْنِ يَزِيدُ فِى الْعُمْرِ وَالْكِذْبُ يَنْقُصُ الرِّزْقَ وَالدُّعَاءُ يَرُدُّ الْقَضَاءَ
“Ana ve babaya iyilik ömrü artırır. Yalan söylemek rızkı noksanlaştırır, duâ kazâya siper olur.” (Buhârî, Mevâkîtü’s-salât, 5; Müslim, Îmân, 137; Ebû Dâvud, Edeb, 130; Tirmizî, Salât, 13; Nesâî, Mevâkît, 51; İbn Mâce, Edeb, 1)
مَنْ قَطَعَ رَجَاءَ مَنِ الْتَجَأَ إِلَيْهِ قَطَعَ اللّٰهُ رَجَائَهُ
“Kendisine ilticâ ile bir ricada bulunan kimsenin ricâsını kesip atanın duâ ve ricâsını da Allah kesip atar.” (Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, II, 272/2573)
مَنْ اُذِلَّ عِنْدَهُ مُؤْمِنٌ فَلَمْ يَنْصُرْهُ وَهُوَ يَقْدِرُ عَلَى اَنْ يَنْصُرَهُ اَذَلَّهُ اللّٰهُ عَلَى رُؤُوسِ الْخَلَائِقِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ
“Bir kimsenin yanında mü’min kardeşi hakarete uğrar, zillete düşürülür de gücü yettiği hâlde ona yardım etmezse, Allah da onu kıyâmet günü herkesin huzûrunda zelil eder.” (İbn Hanbel, III, 487)
مَنْ اَرَادَ اَنْ تُسْتَجَابَ دَعْوَتُهُ وَاَنْ تُكْشَفَ كُرْبَتُهُ فَلْيُفَرِّجْ عَنْ مُعْسِرٍ
“Her kim duâlarının kabûlünü, gam ve üzüntülerinin def olup kaldırılmasını arzû ederse sıkıntıda bulunanların imdâdına yetişsin.” (Müslim, Müsakat, 32; İbn Hanbel, Müsned 3/32)
مَا خَابَ مَنِ اسْتَخَارَ وَلَا نَدِمَ مَنِ اسْتَشَارَ وَلَا عَالَ مَنِ اقْتَصَدَ
“İşlerde istihâre edenler, yani Allah’tan hayır dileyerek rızâsına muvafık hareket edenler zarar etmezler. İstişâre edenler de işin sonunda pişman olmazlar. İdâr-ı maîşetinde isrâf etmeyip i’tidal yolunu iltizâm edenler de fakr u zarûrete düşmezler.” (Heysemî, Mecmau’z-zevâid, II, 280)
اِذَا اَرَدْتَ اَنْ تَفْعَلَ اَمْرًا فَتَدَبَّرْ عَاقِبَتَهُ فَاِنْ كَانَ خَيْرًا فَأَمْضِهِ وَاِنْ كَانَ شَرًّا فَانْتَهِ
“Bir işe başlamak istediğin zaman âkıbetini iyice tefekkür edip hayr u sevâbı mûcib ise devâm et, şerr ü ıkâbı mûcib ise ictinâb et!” (Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 414)
اَلْحِكْمَةُ عَشَرَةُ اَجْزَاءٍ تِسْعَةٌ مِنْهَا فِى الْعُزْلَةِ وَوَاحِدٌ فِى الصُّمْتِ
“Hikmet on kısımdır. Dokuzu uzlette, diğeri de sükûttadır. Yâni (kişinin lisânını) mâlâyâniden/kendisini ilgilendirmeyen ve lüzûmsuz şeylerden hıfzeylemesindedir.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 3828)
اَبَى اللّٰهُ اَنْ يَقْبَلَ عَمَلَ صَاحِبِ بِدْعَةٍ حَتَّي يَدَعَ بِدْعَتَهُ
“Akâid-i fâside ve bid’at sâhiplerinin ibâdetini Cenâb-ı Allah kabul etmekten imtinâ buyurmuştur. Meğer ki tevbe edip ehl-i sünnet ve’l-cemaat îtikâdına rücû etsin.” (İbn Mâce, Mukaddime, 7)
Ebû Hüreyre -radıyallahu anh- der ki: Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:
“Her bir peygambere kabul edileceği vaad edilen bir duâ hakkı verilmiştir. Ben ümmetime şefaat olmak üzere duâmı âhirete bırakmak istiyorum.” (Müslîm, Îman, 334, 335 vd. Buhârî, Deavât, 1; Tirmizî, Deavât, 130; İbn Mâce, Zühd, 37; Dârimî, Rikak, 85; Muvatta’, Kur’ân, 26)
Ebû Hüreyre’den gelen diğer rivayette ise Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-: “Her peygamberin mutlaka kabul edileceği vaad edilen bir duâsı vardır. Diğer peygamberler o haklarını bu dünyada kullandılar. Ben ise duâmı kıyamet günü ümmetime şefaat etmek üzere sakladım. Ümmetimden Allah’a şirk koşmadan ölenler inşaallah bu duâya nâil olacaklardır.” (Müslim, İman, 338)
Enbiyây-ı izamın her duâsının müstecâb olması kuvvetle umulur ise de, kat’î olmayıp yalnız bir duâlarının kesin olarak kabul edileceği kendilerine bildirilmiştir. O duâ, her bir nebîye Allah tarafından husûsî olarak verilen duâdır. Ezcümle Hazret-i Âdem -aleyhisselâm- bu müstecâb duâsını tövbesinin kabul olması için; Hazreti Nuh -aleyhisselâm- kavmininin helâki ve beraberindeki mü’minlerin kurtulması için, Hazret-i İbrahim -aleyhisselâm- Mekke-i Mükerreme ve Beytullah için, Hazreti Musa -aleyhisselâm- Fir’avn’ın helâki için, Hazret-i Îsâ -aleyhisselâm- gökten bir mâide sofra indirilmesi için etmişler ve müstecâb olmuştur.
Hazret-i Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise, bu kesinlikle kabul olunacağı Allah tarafından te’min olunan duâsını, ümmetine şefaat için âhirete bırakmıştır. Ne mutlu O’nun sünnetine sımsıkı sarılan mü’minlere.
Kaynak: Mahmud Sami Ramazanoğlu, Dualar ve Zikirler, Erkam Yayınları, İstanbul, 2013
0 yorum:
Speak up your mind
Tell us what you're thinking... !